Markanın da sınıf olarak dahil olduğu fikri mülkiyet haklarında esas olarak ülkesel koruma ilkesi kabul edilmiştir.
Yani bir fikri mülkiyet hakkı hangi ülke ya da ülkelerde tescil edilmiş ise o ülkede korumadan yararlanacaktır.
Ancak gelişen ticari hayat ve hizmet sektörü ulusal sınırları ortadan kaldırarak fikri mülkiyet haklarının uluslararası
alanda tanınma ve korunmasını gündeme getirmiştir. Yurtdışında tescili alınan bir marka, marka sahibine prestij sağlaması,
hedef pazarlarda taklidin önüne geçilebilmesi, ulusal ve uluslararası piyasalarda hakimiyet sağlanması açısından oldukça
önemli olduğundan marka tescil işlemleri titiz şekilde ele alınmalıdır.
Günümüzde koruma talep edilen ülkelerde ilgili makamlara tek tek ve ayrı ayrı başvuru yapmak yerine belirli tescil
sistemleri kullanılarak tek bir başvuru neticesinde birden çok ülkede koruma elde edilebilmesi mümkündür. Bu doğrultuda
temel olarak 2 başvuru sisteminden bahsetmek isteriz. Bunlardan ilki bölgesel düzeyde koruma sağlayan Avrupa Topluluğu
Markası (CTM) Sistemi; diğeri ise sağladığı kolaylıklar ve sayıca yüksek avantajları çerçevesinde hâlihazırda dünya
üzerinde en çok kullanılan Madrid Sistemi ve Madrid Protokolü’dür.
Avrupa Topluluğu Markası- CTM (Community Trade Mark)
Tek bir başvuru ile AB ülkelerinin tamamında tescil ve koruma sağlayan Topluluk Markası sisteminde başvurular,
merkezi İspanya – Alicante şehrinde bulunan Topluluk Marka Ofisi ( OHIM ) tarafından yürütülmektedir.
Koruma talep edilen her ülkede ayrı ayrı tescil başvuruları ile karşılaştırıldığında çok daha ekonomik
maliyetlere sahip olması hususu marka sahibine avantaj sağlamaktadır. Bunun yanında Topluluk Markası
sisteminde aşağıda açıklanacak olan Madrid Sisteminde olduğu gibi menşe ülkede en az bir başvuru veya
tescili alınmış marka zorunluluğu aranmadığından bu sistemde tescil edilen markalar menşe ülkeden bağımsızdır.
Tek başvuru ile tescil istenen tüm ülkeler seçilebilmek ile birlikte tüm ülkelerin işlemleri birbiri ile bağlantılıdır.
Marka tescili başvurusu reddedilir ise seçilen tüm ülkelerde reddedilmiş olacağından “ya hep ya hiç” prensibi işbu sistemin
dezavantajını ifade eder. Örnek vermek gerekir ise CTM başvurusunun tek ret nedeni, diğer ülkelerin hiçbirisinde herhangi bir
problem olmamasına rağmen seçilen ülkelerden birindeki hukuki mevzuat olabilir. Bu durumda CTM başvurusu sadece sorun çıkan
ülkede değil bütün olarak reddedilir. Dolayısıyla, Topluluk Markası başvurularının kesinlikle danışman vasıtası ile çok
dikkatli bir mevzuat araştırmasının ardından yapılması gerekir. Aksi takdirde marka sahibinin, beklenilmedik sonuçlar ile
karşılaşarak ekonomik ve zamansal kayıplara uğraması mümkündür.
Avrupa Birliği üyesi ülkeler, Paris Sözleşmesi’ne taraf ülkeler, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) Kuruluş Antlaşması’nı imzalamış
ülkeler ve karşılıklılık ilkesi uyarınca başvuru yapma hakkına sahip ülkelerde bulunan gerçek veya tüzel kişiler CTM başvurusu yapma hakkına sahiptir.
Madrid Protokolü ve Madrid Sistemi
Markanın uluslararası tescilini sağlayan Madrid Sistemi esasen iki mevzuat düzenlemesinden oluşmaktadır.
Bunlardan birincisi, 1891 tarihli Markaların Uluslararası Tesciline ilişkin Madrid Anlaşması (“Madrid Anlaşması“);
diğeri ise 1989’da kabul edilip 1 Aralık 1995’te yürürlüğe giren ve 1 Nisan 1996’da uygulanmaya başlayan Madrid
Anlaşması’na ilişkin Protokol (“Madrid Protokolü“)’dür. Türkiye, 1 Ocak 1999 tarihinde Protokol’e taraf olmuştur.
Paris Sözleşmesine taraf olan her devlet, anlaşma veya protokole ya da isterse her ikisine taraf olabilir. Madrid
Protokolüne taraf olan devletler ve örgütlerin tümü Akit Taraflar olarak kabul edilerek özel birlik olan Madrid Birliği’ni oluşturur.
Sitemin amacı; Markanın, tek başvuru ve tek bir dil kullanarak Birlik içerisinde uluslararası tescilinin sağlanması ve
tescilden sonra oluşabilecek unvan değişikliği, devir vs. gibi işlemlerin tek işlem ile Uluslararası işbu sicile kaydetmektir.
Uluslararası marka başvurusu, Madrid Protokolü’ne taraf bir ülkede gerçek ve etkin sınai veya ticari bir kuruluşa
sahip veya o ülkede yerleşik veya o ülkenin tabiiyetinde olan gerçek veya tüzel kişiler tarafından yapılabilmektedir.
Başvurucular, tek bir form ile Madrid Birliğine dâhil ülkelerden istediğini seçebilmekte ve ayrı ayrı hukuki mevzuat araştırmalarından kurtularak tek bir dilde gerçekleştirdiği başvuru ile, markanın seçilen ülkelerde uluslararası tescilini sağlayabilmektedirler. Ayrıca markanın tescili sonrasında marka ile ilgili yapılacak her türlü değişiklik (devir, unvan değişikliği, tasarruf kısıtlamaları vs.) de aynı şekilde tek bir işlem ile uluslararası sicile kaydedilebilmektedir. Madrid Protokolü uyarınca, uluslararası başvurular İngilizce veya Fransızca dillerinden birisi ile yapılabilmektedir. Usule aykırı yapılan başvurular başkaca bir inceleme yapılmaksızın başvurana iade edilmektedir. Belirtmek isteriz ki başvuruyu gönderen Menşe ülke, başvuruların bu dillerden herhangi birisiyle yapılmasını zorunlu tutabilmektedir. Örneğin ülkemizde TPMK, uluslararası başvuruların sadece İngilizce dilinde yapılması zorunluluğunu getirip başvuru dilini sınırlandırmıştır.
Protokol uyarınca uluslararası marka tescilinin gerçekleştirilebilmesi için öncelikle menşe ülkede, tescilli bir markanın veya en azından ilgili marka başvurusunun bulunması gerekmektedir. Uluslararası marka başvurusu, söz konusu tescilli markaya ya da marka başvurusuna dayanarak menşe ofis aracılığıyla İsviçre’nin Cenova kentinde kurulmuş olan Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (“WIPO“)’ne yapılmaktadır. Madrid Protokolü üzerinden yapılan uluslararası marka başvuruları, menşe ofis tarafından en geç iki ay içerisinde değerlendirilir ve şekli açıdan uygun görülmesi halinde menşe ofis aracılığıyla WIPO’ya bildirilir.
WIPO, uygunsuzluk olmadığının tespiti halinde başvuruyu uluslararası sicile kaydeder. Sonrasında WIPO, menşe ülke vasıtasıyla gönderilen başvuru formunda marka korumasının talep edildiği akit taraflara bildirimde bulunur. Bu şekilde uluslararası olarak tescil edilmiş bir marka tescili 10 yıl süre ile korunmaktadır. Talep üzerine ve yenileme ücretinin ödenmesi halinde 10 yıllık süreler ile yenilemesi mümkün olmaktadır.
CTM başvurusundan en önemli farkı, marka başvurusunun başvurulan ülkelerden birisinde reddedilmesi halinde; işbu ret diğer akit ülkelerdeki başvuruların akıbetine etki etmemektedir. Örneğin, başvuru formunda koruma talep edilen 5 ülkeden birindeki hukuki mevzuat marka tesciline müsaade etmiyor ise kalan 4 ülkedeki tescil işlemleri, bahsi geçen ret olgusundan etkilenmez
Protokol uyarınca uluslararası tescilli marka; menşe ofiste başvurusu yapılan veya tescil edilen esas markaya, uluslararası tescil tarihinden itibaren 5 yıl süre ile bağımlı kalır. Bunun anlamı şudur; tescilden itibaren 5 yıllık süre içine esas markanın veya marka başvurusunun, koruma kapsamını kısıtlayacak veya ortadan kaldıracak değişiklikler, menşe ofis tarafından WIPO’ya bildirilir ve Uluslararası başvurunun tescil kapsamı da kısıtlanır veya ortadan kaldırılır. Aynı hüküm uyarınca tescilden itibaren 5 yıllık sürenin geçmesi sonunda uluslararası tescil, esas markanın menşe ofisçe tescilinden veya buradaki tescil başvurusundan bağımsız hale gelir.
. Sonuç
Günümüzde hızla gelişen teknoloji ve ticari faaliyetler neticesinde şirketlerin uluslararası pazarda faaliyet sergilemek istemesi; marka taklitlerine karşı uluslararası koruma talep etmesi gibi sebepler ile uluslararası marka tescili bir anlamda zorunlu hale gelmiştir. Markanın her ülkede ayrı ayrı tescil edilmesi; birden fazla başvuru ücreti ödeme, belge hazırlama, yerel dili kullanma gibi birçok ekonomik ve zamansal sorunu da beraberinde getirdiğinden uluslararası marka tescil sistemleri sıklıkla tercih edilmektedir. Tüm sistemlerin kendine göre avantaj ve dezavantajları olmasına karşın WIPO tarafından oluşturulan Madrid Sistemi ve Avrupa Birliği kapsamında kurulmuş olan CTM-Avrupa Topluluk Marka Sistemi tek başvuru, tek dil ve neticede uluslararası koruma prensibinden hareketle en fazla tercih edilen tescil sistemlerini oluşturmaktadır.